Şehit Abdulselam Özatak
Allah taksiratını affetsin
Cinsiyeti: Erkek
Doğum yeri: Hakkari / Durankaya beldesi / Çaylıca köyü
Doğum tarihi: Öğrenildiğinde paylaşılacaktır. Biliyorsanız paylaşın yayınlayalım.
Mesleği: Teğmen
Medeni hali: Bekar
Ölüm yeri: Diyarbakır / Sur
Ölüm tarihi: 05.02.2016
Ölüm nedeni: Şehitlik
Olay: 05 Şubat 2016 tarihinde Diyarbakır ili Sur ilçesinde devam eden operasyonlar esnasında, bölücü terör örgütü mensubu teröristlerce yapılan silahlı saldırı sonucu üsteğmen Hakkarili Abdulselam Özatak şehit olmuştur. Ruhuna el Fatiha
Şehit Abdulselam Özatak’ın Yaşam Mücadelesini Genelkurmay Başkanlığı Paylaştı.
Diyarbakır Sur’da şehit olan Hakkarili şehit Jandarma Teğmen Abdulselam Öztak’ın hikayesi yürekleri burktu. Hakkari’de bir korucunun çocuğu olan Şehit Teğmen Özatak, Ankara’da kiraladığı bir evde 9 kardeşi ile birlikte yaşıyordu.
Diyarbakır Sur’da şehit olan Jandarma Teğmen Özatak’ın hikayesini Genelkurmay Başkanlığı paylaştı.
Şehit Teğmen Öztak’ın yürek burkan hikayesi şöyle:
“Hakkari’de bir korucunun çocuğu olarak doğan ve 11 kardeşi olan Şehit Teğmen Abdulselam çalışıp azmedip ve başarıp Kara Harp Okulu’na girmiş ve teğmen olmuş.
Ailesinin gurur kaynağı Abdulselam, bakmış Hakkari’de bu çocuklara rahat vermeyecekler, almış dokuz kardeşini Ankara’ya getirmiş. En küçüğü 5 yaşında, diğerleri 6, 7, 12,16,18,19,20 ve 23 diye gidiyor. En büyük olanlar 20 ve 23 yaşlarında.
Bu kardeşler Abdulselam’ın Ankara’da kiraladıkları evde kalıyorlar ve biri hariç diğerleri okuyor, 23 yaşındaki abla evde annelik yapıyor, 20 yaşındaki erkek olan YGS’ye hazırlanıyor; aynı zamanda diğer kardeşlerine de bakıyorlar. Zira baba Salih ve anne Zübeyde Hakkari’de.
Baba Gönüllü Köy korucusu. Çocuklarının geleceği kararmasın diye hasretliğe rıza göstermişler, bağırlarına taş basmışlar ve çocuklarını uzaklara göndermişler. Teğmenin abisi Kazakistan’da öğretmen, kardeşi de Hakkari’de devlet memuru.
İKİ TEĞMEN ARKADAŞI ŞEHİT OLUNCA DİLEKÇE VEREREK JÖH’DE GÖREV ALDI
Abdülselam Teğmen normalde Diyarbakır Cezaevi’nde görevli idi. Ama iki teğmen arkadaşının Sur’da şehit olmasından sonra çok içerlemiş ve dilekçe vererek JÖH’de görev almıştı. ‘Onlar şehit olurken burada ne işim var’ demişti. Teröristlerle mücadelede ben de varım dercesine …
Ama çatışmalar esnasında kahramanca mücadele ederken şehit oldu. Hakkâriliydi. Ne fark eder ki nereli olduğu…
Yüreği bu vatan için, ay yıldızlı bayrak için çarpıyordu, bu her şeyin üstündeydi. Yüreğinde bu sevdayı taşıyabilen herkes bu milletin has evladıdır zaten.
Babası da kahraman bir korucumuz, yüreği bu vatan için çarpanlardan. Çok iyi bir evlat yetiştirip vatana, Peygamber ocağına bağışlamıştı. Diğerlerini de Abdulselam yetiştirecekti.
Şehidimiz Abdülselam da babasından aldığı bu feyz ile kardeşlerini aynı yolda yetiştirmek için Ankara’ya getirmiş, onlara ev tutmuş, her türlü ihtiyaçlarını o teğmen maaşıyla karşılamaya çalışıyordu.
Belki yetmiyordu ama mutluydular. Terörden uzaktılar, yaşı gelenler okuyordu. Burada o çocuk yaşlarına rağmen başka bir aile kurmuşlardı. En küçüğünü bile getirmişti Ankara’ya; 3 yaşındaki kardeşine en büyüğü 18 ve 19 yaşındaki abla ve abisi bakıyorlardı.
Diğerleri de çok küçüklerdi; 5, 7 9 yaşlarında …
En azından geleceğe yönelik umutları vardı. Okuyup abileri Abdulselam gibi devlete yararlı bireyler olacaklardı. Yine de olacaklar, ama yüreklerinde o sızıyı hayatları boyunca hissederek büyüyecekler .
KARDEŞLERE ACI HABER VERİLEMEDİ
Dün annesine, babasına, Kazakistan’daki ve Hakkari’deki abilerine acı haber verildi bir heyet eşliğinde; ama Ankara’dakilere bir türlü gidilemedi. Baba Salih; “Ne olur, Ankara’daki çocuklarım duymasın, buraya gelsinler, yanımızda iken paylaşalım bu acıyı” dedi TSK yetkililerine.
Çoktan büyük bir heyet Keçiören’deki evlerinin önünde bekliyordu zaten ama bir türlü kapıyı çalamıyorlardı. Ankara’daki 9 kardeşten en büyük olan altısına acı haber bir şekilde ulaştırıldı uygun bir şekilde ve diğerlerine “Yarın sizi sömestr tatiline, Annemize, babamıza götüreceğiz” dedi abla ve abileri…
Çok küçüktüler ve sevindiler, inandılar. Bilmiyorlardı ki kendilerini koruyup kollayan, Hakkari’den Ankara’ya getirip onlara yuva açan abilerinin cenazesine gittiklerini. Ama bu sabah bunu öğrenecekler maalesef.
Bu sabah, ailenin bu talebini derhal işleme koyan TSK, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na ait özel bir askeri uçak ayarladı Abdulselam teğmenin kardeşleri için.
Diyarbakır’a hareket ettiler. Oradan şehit abilerini de alıp askeri uçakla Van’a geçecekler. Hakkari’de onları bekleyen helikopterlerle abilerini son yolculuğuna uğurlamaya gidecekler..
Bu vatan doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle bir bütün; bu vatanda oyun kurmaya, bölmeye çalışanlar kazdıkları hendeklerde boğuluyorlar, kurdukları tuzaklarda ölüyorlar. Abdulselam Teğmen onlara bunu bir kez göstermiştir diye umuyoruz. Bizde daha çok Abdulselamlar var..
Abdulselam mekânın cennet, ruhun şad olsun. Merak etme bu aziz millet kardeşlerini yalnız bırakmayacak, onları senin hedeflediğin yolda yetişmeleri için her türlü desteği verecektir. Rahat uyu gözün arkada kalmasın.”
Merhumun bulunabileceği mezarın yeri;
Hakkari / Durankaya beldesi / Çaylıca köyü
GPS:
Allah yolunda mücadele ederken öldürülen şehitlerin, peygamberlikten sonra en yüksek rütbeye eriştiklerini bilen kahramanlarımız; ''Ölürsem şehit, kalırsam gazi olurum" düşüncesiyle; vatanı, dini, bayrağı ve diğer kutsal değerleri için savaşmaktan asla çekinmemişler, verebileceği en kıymetli şey olan canlarını seve seve vermişlerdir.
Çünkü onlar Kur'an ve sünnetle aydınlandıkları bilgi yolunda; Allah için can vermenin karşılığının cennet olduğunu “Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır..” (Tevbe, 9/111) ayetiyle öğrenmişlerdi. Sahabeden birisi Peygamberimiz (Allah'ın selamı O'nun üzerine olsun)’e, “Allah yolunda öldürülürsem günahlarım affedilir mi?” diye sormuş, o da, “Evet, kul hakkı hariç, bütün günahların affedilecek. Zira Cebrail bu hususu bana haber verdi!”(Müslim, İmaret,117) buyurmuştu.
Her zaman şehit olmayı arzulayan Sevgili Peygamberimiz (Allah'ın selamı O'nun üzerine olsun); “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi ne kadar çok isterdim."(Buhârî, Cihad, 7) buyurduktan sonra şehitliğin önemine şöyle işaret buyurmuşlardı: "Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister."(Buhârî, Cihâd 21; Müslim, İmâre 109)
Gazilik de şehitlik kadar önemli bir mertebedir. Çünkü gaziler, Allah için, vatan için, bayrak için canlarını ortaya koyabilmiş mü’minlerdir. Ümmeti olmakla iftihar ettiğimiz Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (Allah'ın selamı O'nun üzerine olsun)’nın: “İki göz cehennem ateşinde yanmaz: Biri Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri de Allah yolunda nöbet tutarken düşmanı gözetleyen göz.”(Tirmizî, Fedâilü’l-Cihad, 12.) "Kim Allah yolunda cihada gidecek bir gaziyi donatır, cihad için gerekli olan ihtiyaçlarını karşılarsa, bizzat cihada gitmiş gibi sevap kazanır. Cihada giden gazinin ailesinin ihtiyaçlarını karşılayan da cihad yapmış gibi sevap kazanır."(Buhârî, Cihâd 38; Müslim, İmâre 135-136) müjdesi, asker ocağının, peygamber ocağı olduğunu bizlere öğretmiştir.
“Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ” misali toprağı kanlarıyla yoğuran şehitlerimiz, bu cennet vatanı bize emanet etmişlerdir. Bize düşen de bu toprakları imar etmek, korumak ve bizden sonraki nesillere devretmektir. Bunu yapmadığınız takdirde hem vatanımıza ve hem de şehitlerimize karşı görevlerimizi yapmamış ve onların ruhlarını incitmiş oluruz.
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!