Şehit Uhud Kadir Işık, Darbe Girişimi, 15 Temmuz 2016
Allah taksiratını affetsin
Cinsiyeti: Erkek
Doğum yeri: Çankırı ili / Orta İlçesi / Kalfat köyü
Doğum tarihi: 1999
Mesleği: Anestezi tekniksyeni
Medeni hali: Bekar
Ölüm yeri: Ankara
Ölüm tarihi: 15.07.2016
Ölüm nedeni: Şehitlik, Darbe Girişimi, Cinayet
Uhud Kadir Işık’ın (17) Babası Olay oğlunun şehit olduğu olayı şöyle anlattı: 15 Temmuz 2016 Cuma günü Keçiören Aktepe’den Kızılay’a 3 saat yürüyerek vardık. Sabaha karşı Kızılay’a gittiklerinde karşılarında tankları ve ezilmiş arabaları gördük. “Oğluma ‘Sıkıntı var geri dönelim’ dedim. O da bana ‘Madem sonuna kadar gitmeyecektik, niye buraya kadar geldik’ dedi. Bunun üzerine gittik.” dedi.
Akay Kavşağı’ndan Genelkurmay’ın önüne döndükleri sırada ben dinlenmek için oturdum ancak oğlunun devam etti. “O sırada Meclis’in içine bomba attılar. Uhud’a telefon açtım, yanıma çağırdım. Bana ‘Gelmeyeceğim ben sağlık mezunuyum. Belki yaralanan olur, yardım ederim’ dedi. ‘Ambulanslar gelir, sen yanıma gel’ dedim. Geldiğinde bir hareketlenme oldu. Ben telefonla görüşüyordum. Sonra tekrar ileri doğru koşmaya başladılar.” Helikopterden yoğun ateş açıldığı sırada ben Emniyet Genel Müdürlüğü içerisinde nöbetçi kulübesine sığındım.
“Oğlumu aradım ama ulaşamadım. Korkuluklardan atlayıp Genelkurmayın önüne koştum. Yaralandığını gördüm, yanında birileri yardım etmeye çalışıyordu. Nefes alıyordu, nereden vurulduğunu görmek için vücudunu açtım. Sırtında üç tane kurşun yarası vardı. Oluk gibi kan akıyordu. Üzerine bastırdım taşıyalım dedim. Orta refüjün oraya gelince bir arabaya bindik. Acil servise geldiğimizde ameliyata aldılar. Bir, iki saat sonra da şehit olduğu haberi geldi. Ruhuna el Fatiha
Merhumun bulunabileceği mezarının yeri: Çankırı ili / Orta İlçesi / Kalfat köyü
GPS:
Allah yolunda mücadele ederken öldürülen şehitlerin, peygamberlikten sonra en yüksek rütbeye eriştiklerini bilen kahramanlarımız; ''Ölürsem şehit, kalırsam gazi olurum" düşüncesiyle; vatanı, dini, bayrağı ve diğer kutsal değerleri için savaşmaktan asla çekinmemişler, verebileceği en kıymetli şey olan canlarını seve seve vermişlerdir.
Çünkü onlar Kur'an ve sünnetle aydınlandıkları bilgi yolunda; Allah için can vermenin karşılığının cennet olduğunu “Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır..” (Tevbe, 9/111) ayetiyle öğrenmişlerdi. Sahabeden birisi Peygamberimiz (Allah'ın selamı O'nun üzerine olsun)’e, “Allah yolunda öldürülürsem günahlarım affedilir mi?” diye sormuş, o da, “Evet, kul hakkı hariç, bütün günahların affedilecek. Zira Cebrail bu hususu bana haber verdi!”(Müslim, İmaret,117) buyurmuştu.
Her zaman şehit olmayı arzulayan Sevgili Peygamberimiz (Allah'ın selamı O'nun üzerine olsun); “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi ne kadar çok isterdim."(Buhârî, Cihad, 7) buyurduktan sonra şehitliğin önemine şöyle işaret buyurmuşlardı: "Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister."(Buhârî, Cihâd 21; Müslim, İmâre 109)
Gazilik de şehitlik kadar önemli bir mertebedir. Çünkü gaziler, Allah için, vatan için, bayrak için canlarını ortaya koyabilmiş mü’minlerdir. Ümmeti olmakla iftihar ettiğimiz Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (Allah'ın selamı O'nun üzerine olsun)’nın: “İki göz cehennem ateşinde yanmaz: Biri Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri de Allah yolunda nöbet tutarken düşmanı gözetleyen göz.”(Tirmizî, Fedâilü’l-Cihad, 12.) "Kim Allah yolunda cihada gidecek bir gaziyi donatır, cihad için gerekli olan ihtiyaçlarını karşılarsa, bizzat cihada gitmiş gibi sevap kazanır. Cihada giden gazinin ailesinin ihtiyaçlarını karşılayan da cihad yapmış gibi sevap kazanır."(Buhârî, Cihâd 38; Müslim, İmâre 135-136) müjdesi, asker ocağının, peygamber ocağı olduğunu bizlere öğretmiştir.
“Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ” misali toprağı kanlarıyla yoğuran şehitlerimiz, bu cennet vatanı bize emanet etmişlerdir. Bize düşen de bu toprakları imar etmek, korumak ve bizden sonraki nesillere devretmektir. Bunu yapmadığınız takdirde hem vatanımıza ve hem de şehitlerimize karşı görevlerimizi yapmamış ve onların ruhlarını incitmiş oluruz.
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!