Şehit Ali Yılmaz
Allah taksiratını affetsin
Cinsiyeti: Erkek
Doğum yeri: Burdur
Şehidimizin baba evi: Burdur ili / Karamanlı İlçesi / Hürriyet Mahallesi
Doğum tarihi: 1990
Mesleği: Uzman Çavuş
Medeni hali: Bekar
Ölüm yeri: Suriye / El Bab
Ölüm tarihi: 21.12.2016
Ölüm nedeni: Şehitlik
Olay: 21 Aralık 2016 Çarşamba günü, Suriye’de sürdürülen Fırat Kalkanı Harekatı sırasında teröristlerle El Bab’ta çıkan çatışmalarda Uzman Çavuş Burdurlu Ali Yılmaz (26) şehit olmuştur. Ruhuna el Fatiha
Merhumun bulunabileceği mezarının yeri: Antalya ili / Konyaaltı ilçesi / Uncalı mezarlığı
GPS:
Allah yolunda mücadele ederken öldürülen şehitlerin, peygamberlikten sonra en yüksek rütbeye eriştiklerini bilen kahramanlarımız; ''Ölürsem şehit, kalırsam gazi olurum" düşüncesiyle; vatanı, dini, bayrağı ve diğer kutsal değerleri için savaşmaktan asla çekinmemişler, verebileceği en kıymetli şey olan canlarını seve seve vermişlerdir.
Çünkü onlar Kur'an ve sünnetle aydınlandıkları bilgi yolunda; Allah için can vermenin karşılığının cennet olduğunu “Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır..” (Tevbe, 9/111) ayetiyle öğrenmişlerdi. Sahabeden birisi Peygamberimiz (Allah'ın selamı O'nun üzerine olsun)’e, “Allah yolunda öldürülürsem günahlarım affedilir mi?” diye sormuş, o da, “Evet, kul hakkı hariç, bütün günahların affedilecek. Zira Cebrail bu hususu bana haber verdi!”(Müslim, İmaret,117) buyurmuştu.
Her zaman şehit olmayı arzulayan Sevgili Peygamberimiz (Allah'ın selamı O'nun üzerine olsun); “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi ne kadar çok isterdim."(Buhârî, Cihad, 7) buyurduktan sonra şehitliğin önemine şöyle işaret buyurmuşlardı: "Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister."(Buhârî, Cihâd 21; Müslim, İmâre 109)
Gazilik de şehitlik kadar önemli bir mertebedir. Çünkü gaziler, Allah için, vatan için, bayrak için canlarını ortaya koyabilmiş mü’minlerdir. Ümmeti olmakla iftihar ettiğimiz Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (Allah'ın selamı O'nun üzerine olsun)’nın: “İki göz cehennem ateşinde yanmaz: Biri Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri de Allah yolunda nöbet tutarken düşmanı gözetleyen göz.”(Tirmizî, Fedâilü’l-Cihad, 12.) "Kim Allah yolunda cihada gidecek bir gaziyi donatır, cihad için gerekli olan ihtiyaçlarını karşılarsa, bizzat cihada gitmiş gibi sevap kazanır. Cihada giden gazinin ailesinin ihtiyaçlarını karşılayan da cihad yapmış gibi sevap kazanır."(Buhârî, Cihâd 38; Müslim, İmâre 135-136) müjdesi, asker ocağının, peygamber ocağı olduğunu bizlere öğretmiştir.
“Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ” misali toprağı kanlarıyla yoğuran şehitlerimiz, bu cennet vatanı bize emanet etmişlerdir. Bize düşen de bu toprakları imar etmek, korumak ve bizden sonraki nesillere devretmektir. Bunu yapmadığınız takdirde hem vatanımıza ve hem de şehitlerimize karşı görevlerimizi yapmamış ve onların ruhlarını incitmiş oluruz.
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Şehidimiz Ali Yılmaz’ın şehadeti
20 Aralık’ı 21 Aralık’a (2016) bağlayan gecenin başındayız. Biz 4. Komando Taburu’yuz ve kendi jargonumuzla, ‘Büyük maç çıkacak’ biliyoruz. Yanımıza sadece savaş ağırlıklarımızı alacağız. Kumanyalar ve soğuktan bizi koruyan giysilerimiz dışında silah ve mühimmatımız ortalama 30’ar kilo… Ağır silah, makineli tüfek, roket, komando havanı taşıyan personelin silah ve mühimmat yükü ise çok daha fazla. Bu ağırlıklarımızla düşmanın kalbine sızıp onlara büyük bir darbe vuracağız. Son dem hazırlıklarımızı tamamlıyoruz.
Konuşmuyoruz. Sevdiklerimize vedalaştığımızı, helalleştiğimizi söylemeden helalleşmişiz. En ince detayına kadar planlamamızı yapmışız. Ama plan mükemmel olsa da, sahada mutlaka beklenmedik durumlarla karşılaşacağımız kesin. Orada aklımız, muhakememiz ve fedakârlığımız devreye girer sorunu çözmeye çalışırız.
Bütün komando kolları artık hazır. Mermiler namlulara sürülmüş. Kol komutanları son cümlelerini kuruyor. Bu bir dua aslında: “Alnınız açık, bileğiniz güçlü, kılıcınız keskin olsun arkadaşlar. Allah bizleri korusun ve muzaffer eylesin.” Kimi “Amin” dedi, kimi “Sağol komutanım.”
AKİL DAĞI’NA SIZMA
Ve son cümle… “Üzerimde hakkınız varsa hakkım hepinize helal! Sizler de helal edin.” Her deyiş farklı farklı, ama ruhu aynı. “Helal olsun komutanım.” Ve böyle başladı sızma. Her biri gecenin karanlığında birer birer kaybolmaya, gecenin ve arazinin karanlığına karışmaya başladılar.
Akşamın yedisinde başlayan bu sızma gece yarısı sonrasına kadar devam edecek. Akil Dağı denilen yer, Bab meskûnunun en hâkim bölgesi. Üstünde pek çok evle birlikte koca bir Hastane var. Bab’ın en büyük hastanesi. Şimdi ise bu bina terör örgütünün Bab’daki en önemli kalesi. Ağzına kadar silah, mühimmat ve terörist dolu. Etrafında engel mayın tuzak ve patlayıcılar.
Onlara beklemedikleri zamanda beklemedikleri şekilde çarpmak, baskın yapmak zorundayız. Yapamazsak baskın yapan değil, baskın veren olacağız. Sızma Akil Dağı’nın eteklerine gelinceye kadar istediğimiz gibi devam etti. Sıra hücum sızması ve hedefe girmek artık. Burası zaferi kazanacağımız ya da hüsranı yaşayacağımız yer.
TERÖRİSTLE DİP DİBE
Akil Dağı’nın zirvesine yakın yerde tutunmaya başladık. DEAŞ’la dip dibeyiz artık. Gecenin karanlığındaki hareketlerini, gölgelerini görüyor, seslerini işitiyoruz. Buz gibi bir heyecan içindeyiz. Tam bu anda başladı her şey! Patladı ilk mermi! Ve karıştı Akil Dağı. Şaşkınlıkla, korkuyla, öfkeyle nefretle ateş ediyorlardı her bir yana. Kıpkızıl oldu tepe. Patlamalar, el bombaları, izli mermiler…
Saplayıcı ateşler, uçuşup gidenler. Kısa bir zamana yayılan uzun bir sessizlik yaşadık. Tek tük silah sesleri duyuluyordu. Hiçbir şeyin netleşmediği bu anlarda durumu tamamıyla kontrol altına almak, yayılmak, mevzilenmek, yaralılarımızı tahliye etmek istiyorduk.
ÇATIŞMALARDA 4 ŞEHİT
Binlerce mermiyi boca ediyorlardı üzerimize… Sadece piyade tüfeği, makineli tüfek, roket filan değil… Havanlar, katyuşalar, doçka ve zırhlı araçlardan atılan top mermileri. Alev topuna döndü tuttuğumuz Akil Dağı. Önceki ateş ve alev topu bize aitti, şimdi ki onlara… Her yerden geliyorlardı. Tünellerden, evlerden çıkıyor, yollardan araziden her yerden geliyorlardı.
“Tam düşman dağılıyor” derken, bambaşka bir şey yaşamaya başlamıştık. Ama biz buna da hazırdık. Havan saldırıları üzerimizde etkili olmaya başladı. Yaralı veriyorduk. İçlerinde ağır yaralananlar vardı. Terörist yoğunluğu ise daha da artıyordu. Artık ölümüne bir mücadele veriyoruz. Vuruyor ve vuruluyoruz. Ve saatlerce sürüyor bu.
Gazimiz çoktu, öğlene kadar 4 şehit verdi, Özel Harpçilerimiz. Bizim ise yaralılarımız çoktu. Bir tek derdimiz vardı: “Savaşmak ve kazanmak.” Bunu da verdiğimiz yaralıların zorluğunda yapmak. Her birimiz hiç durmadan çatışıp dururken, fırsat bulanlarımız yaralılarımıza yardım etmek için koşuşturup duruyordu.
BOMBALI ARAÇ SİSTE GELDİ
Kar yağışıyla yoğun sis Akil Dağı’na çöreklendi. O bombalı araç bu anlarda ortaya çıktı. Sisin perdelediği aracı son anda fark ettik. Bütün silahlarla ateş etmeye başladık. Buna rağmen zırhlı araç durmadı. Ferhat Uzman’ın yaptığını görmeliydiniz.
Elindeki bikisi makineli tüfeğiyle ölümüne atıldı. O ölümüne bir atılganlıkla aracın karşısına dikildi. Hiç tesir etmeyeceğini bile bile, sırf yiğitliğimizi görsün, bilsin diye zırhlı bombalı aracın üzerine doğru koşup taramaya başladı.
Tam içimize geliyordu bombalı araç! Kalbimize, merkez noktamıza ilerliyordu. Onunla aramızda bir tek Ferhat Uzman vardı. Bikisinin şeridi çıldırmışçasına sallanıp dururken, mermiler, zırhlının üzerinde kıvılcımlar çıkartıyordu.
Çatırdayıp duruyordu, bombalı aracın ön gövdesi. Onun bu kararı, gayreti, cesareti ve kahramanlığı hepimizi ölümden kurtardı. Bombalı araç tam içimize giremeden, Ferhat’ın kararına boyun eğmiş, esir olmuş, teslim olmuş, kendini orada patlatmıştı. Aracın patlamasıyla sarsıldı bütün dağ. Herkes savruldu bir yana…
Şarapneller yağıyordu. Gazilerin üzerine kendilerini siper eden Mehmetçikler şehit düşüyordu. Kendilerini feda ederek gazilerimizi yaşattılar. HASAN Kavuz Uzman Çavuş’la Burak Boz Uzman Çavuş bu anda şehit oldular. Patlama anında böyle verdik pekçok şehit ve gaziyi.
Çok az Mehmetçik ayağa kalkabildi bu patlamadan sonra. Ama buna ve her şeye rağmen mücadelemize; çatışmamıza ve birbirimize yardım etmeye devam ettik.
YARALILARI TAHLİYE EDERKEN ŞEHİT OLDULAR
Kalanlarımız yaralı ve şehitlerimizi korudu. Yetişen arkadaşlarımızla yeniden mücadeleye, şehit ve yaralılarımızı tahliye etmeye başladık. Tam bu sırada bir kalleşlik daha yaptılar.
Gelen araçlardan biriyle yaralı tahliyesi yapıyorduk. OSMAN ÇELİK ve Ali Yılmaz Uzman Çavuşlar atılan bir havanla gazi olan Oktay Durak Uzman Çavuşu tahliye etmeye çalışıyorlardı. Olmadı ama. Bindikleri araca atılan güdümlü bir tanksavar roketiyle hep birlikte şehit oldular.
KOL KOMUTANLARI VE ONURLU ASTSUBAYLAR
Kol komutanlarımız Feyzullah ve Onur Astsubaylar. Onlar birer kahraman. Patlamadan sonra her taraf yaralı ve şehit kaynarken, dirayeti, merhameti, inancı ve onuru ayakta tutan aslanlar…
Onlar kol mevcutları üçer dörder kişiye düşmesine rağmen geriye kalanları tekrar organize edip, bitip duran mühimmatlarımızı şehit ve yaralıların mühimmatlarından takviye ederek mücadelemizi sonuna kadar ayakta tuttu.
Onca merminin roketin havanın tanksavar mermisinin gökte ateşten bir perde oluşturduğu anlarda bile ayakta kalarak oradan oraya koşuşturarak kurşun sıkarak leş alarak ve leş aldırarak adamların son hücumunu ve son direncini kıran komandolar… İnançla inatla imanla onura tutunan gerçek adamlar.
YÜZBAŞI TAKVİYEYE GELDİ
Bir de Aşkın Yüzbaşı’mız var takviyeye gelen… Takviyeye gelip de yaralanıp kalan…. Aşkın Yüzbaşı takviye istediğimizde koşup gelenlerden biriydi. Gelmesinden yarım saat sonra da yaralandı. Hem göğsünden hem elinden.
Durmadı ama! Ayakta kalanlarımızla, savaşan gazi ve sağlamlarımızla elinden kan damlaya damlaya göğsüne sarılmış bir sargı bezi ve bir harp paketiyle, saatlerce savaşıp durdu.
Peki ya Furkan Teğmen’e ne demeli? Bombalı aracın patlamasından sonra ortaya koyduğu azim, gayret ve cesaretle herkese örnek oldu. Teröristlerin önünde tek başına yıkılmayan bir bent oldu.
ŞAHDAMARI SAMET ÜSTEĞMEN
Bizim bir de bir bölük komutanımız var. Artık adı Şahdamarı Samet Üsteğmen! Öğlenden önceki çatışmalarda patlayan bir havan mermisinin şarapneli boynunda bir damarına gelmesine rağmen hayatını hiçe sayarak bütün yaralıların tahliyesini organize etti.
Ölümüne kritik o yarasına rağmen ne silahını ne de komutanlığını hiç bırakmadı. Şarapnel boynundaki bir damarı kesmişti. Oluk gibi kanı akmasına rağmen dirayetiyle mukavemetiyle mücadeleye tutundu. O haliyle hem sırtında hem kucağında pekçok yaralı taşıdı.
Gitmesi elli kere gerektiği halde, son ana kadar direnek noktamızı bırakmadı, harekâta devam etti. Doktorların söylemesine göre yaşaması mucizeydi. İşte biz böyle aldık Akil Dağı’nı… (Not: Bu metin ‘Gazi’ Komando ve Özel Harpçilerin anlattıklarına sadık kalınarak yazılmıştır. Teyitlidir, gerçektir.)
Azez-Cerablus hattında 35 kilometre derinlikte yer alan El Bab’da Türk askerinin ÖSO güçleriyle birlikte terör örgütü DEAŞ’a karşı yürüttüğü operasyon aralıksız devam ediyor.